
Maker hareketi, ilk olarak 2000’lerin başında Amerika’da ortaya çıkan ve halen yayılmaya devam eden küresel boyutta bir toplumsal harekettir. ‘Maker’ kelimesi, Türkçede “yapıcı”, “üretici” anlamlarına gelmektedir. Maker hareketi popülerleştikçe, bazı yazarlar “maker olmayı” bir sosyal kimlik olarak kavramlaştırmış ve zamanla maker kelimesi küresel bilinirliği olan bir terim haline gelmiştir (Mısırlı, 2020). Bu sebeple, bu çalışmada “maker” kelimesi Türkçeye çevrilmeden kullanılmıştır.
Maker hareketine ismini veren ve en büyük ivmeyi kazandıran olay 2000’lerin başında, MAKE Dergisi’nin yayınlanması ve Maker Festivallerinin düzenlenmeye başlanmasıdır. Amerikalı eğitsel yayıncı ve girişimci Dale Dougherty, 2005 yılında, elektroniğe ve el sanatlarına ilgi duyan kişilere yönelik örnek projeler ve rehberler içeren Make dergisini çıkarmaya başlamıştır (Dougherty, 2016).
Bu dergi kısa zamanda büyük ilgi görmüş ve bu dergideki projelerden ilham alarak üretim yapan kişilerin ürünlerini sergilemesi için 2006 yılında San Fransisco’da Maker Festivali (Maker Faire) adında bir festival düzenlemiştir (Dale Dougherty, 2012). Bu festivale olan yoğun ilgi Maker hareketine büyük bir ivme kazandırmış ve zamanla bu festivaller Maker Hareketine gönül veren kişilerin bir araya geldiği ve tecrübelerini paylaştığı bir şölen haline gelmiştir (Hlubinka ve diğerleri, 2013). 2006’dan bu yana 6 kıtada, Türkiye de dahil olmak üzere yüzden fazla ülkede, 1000’den fazla Maker Festivali düzenlenmiştir (Makerfaire.com, 2018).
Maker hareketinin eğitim alanına etkisi büyük olmuş, tüm dünyadaki eğitim kurumlarında, bir öğrenme ortamı olarak “maker atölyeleri” kurulmaya başlanmıştır. Bu öğrenme ortamları “üretim atölyesi”,“maker atölyesi”, “maker alanı (makerspace)”, “FabLab” ve benzeri isimlerle anılmaktadır. Bu tür atölyelerin sayısı, hem kamuya hem de özel sektöre ait örgün ve yaygın eğitim kurumlarında hızla artmaktadır (Bevan, Gutwill, Petrich ve Wilkinson, 2015).
Bu tür atölyelerin temel özelliği tasarıma önem verilmesi ve güncel üretim araçlarıyla geleneksel el becerilerinin ve sanatın harmanlandığı öğrenme ortamları olmalarıdır. Atölyelerde üç boyutlu yazıcılar, üç boyutlu tasarlama programları, lazer kesiciler, masaüstü CNC aygıtları, açık kaynaklı mikro denetleyiciler, robotik kitleri gibi görece yeni teknolojiler ve araçlar bulunmakta olup, kodlamaya önem verilmekte ve bunun yanında tasarım, dikiş, nakış, örgü, ahşap işleme, lehim yapma, kâğıt kesme, katlama, boyama gibi el becerilerinin kullanıldığı faaliyetler de sıkça yapılmaktadır (Litts, 2015). Bu atölyelerde amaç ekonomik bir değer üretmekten çok, öğrencilere üretimi sevdirmek, kendilerini yaratıcı olarak ifade edebilecekleri bir ortam sunarak yeteneklerinin farkına vardırmak ve bu süreç sayesinde çeşitli bilgi ve becerileri kazanmalarını sağlamaktır (Peppler, Halverson ve Kafai, 2016; Resnick, 2017).